TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Bursa Uludağ Üniversitesi

AGRONEWS - Bursa Uludağ Üniversitesi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Bursa Uludağ Üniversitesi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Bu bahçede 120 çeşit şeftali yetiştiriliyor Haber

Bu bahçede 120 çeşit şeftali yetiştiriliyor

(BAÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ümran Ertürk, fakülteye ait bir arazide şeftali yetiştiriciliği yaptıklarını söyledi. Hem öğrencilerin okuldan sonraki hayata hazırlanmaları, hem Bursa şartlarına uygun çeşitlerin sağlanması açısından oluşturulan bahçede 500'ün üzerinde nektarin ve şeftali ağacı bulunduğunu dile getiren Ertürk, "120 çeşitten oluşan koleksiyon bahçemiz var. İspanya'daki ıslahcı firmadan geldi. Bu çeşitlerin Bursa şartlarındaki adaptasyonu denenerek bölgeye uygun olanlarının yetiştiriciler tarafından tercih edilip üretilmesi için çalışmalar yürütüyoruz" dedi. Bahçelerinde nektarin, basık şeftali, beyaz, sarı ve kırmızı etli şeftali gibi onlarca sofralık çeşit bulunduğunu belirten Ertürk, şöyle devam etti: "Ayrıca bu bahçede üreticilerin şeftali ağaçlarına uygulayacağı terbiye sistemlerini oluşturabilmesi için de çalışmalar yürütüyoruz. 8 farklı şeftali ağacında terbiye sistem uygulandı. Bu sistemlerden en iyileri üreticilere tavsiye edildi. Bursa eskiden şeftali üretimiyle bilinirdi ama Çanakkale'ye kaptırdı. Bursa'yı tekrar şeftalisiyle anılır hale getirmek için çalışmalar yürütüyoruz." "Yunanistan, yıllık 500 bin ton işlenmiş şeftali ihraç ediyor" Ertürk, bu çeşitler olgunlaştığında aşırı derecede tatlılık verdiğini belirterek, "Sert iken bile tatlı olan şeftalilerimiz. 120 çeşidin hepsi Bursa içi uygun değil. Uygun olanları, verimli olanları Bursalı çiftçiler bahçelerinde üretiyor" ifadesini kullandı. Bahçelerinde Bursa'da üretimi yapılmayan sanayiye uygun 10 çeşit sarı şeftali de bulunduğuna dikkati çekerek, "Amaç sanayiye yönelik yeni bahçelerin kurulması ve konserve ve sanayiye ürün tedariki sağlayarak ekonomiye katkı değer oluşturmak. Konserve ve sanayiye uygun çeşitler yetiştirilerek hammadde sağlamayı amaçlıyoruz. Yunanistan, yılda 500 bin ton sanayilik şeftali üretiyor ve işleyerek ihraç ediyor. İşlenmiş şeftali ihracatı biz de yapabiliriz. Bursa üretim ve sanayisi açısından buna çok müsait" diye konuştu. "Öğrenciler hasat ediyor" Bahçelerinde hasadın haziran ayında başlayıp eylül sonuna kadar sürdüğünü aktaran Ertürk, "4 ay şeftali hasat ediyoruz. Bu sezonun uzaması açısından, 4 ay boyunca taze ürün sağlanması açısından önemli" dedi. Prof. Dr. Ertürk, fakültede 15 Haziran'dan sonra staj programı başladığını anlatarak, şunları söyledi: "İkinci sınıf öğrencileri çiftlik stajı yapıyor. 9 bölümün öğrencileri hasat ediyor. Eylül sonuna kadar sürüyor. Öğrenciler nektarin ve şeftali çeşitlerini tanıyorlar. Şeftalide ne var hasadı nasıl yapılıyor görmüş oluyorlar. Bitki koruma öğrencileri hastalık ve zararlılarını öğreniyorlar. Hem onların öğrenmesini sağlıyoruz hem üretim yaparak döner sermayeye katkı sağlıyoruz hem de üreticilere yol gösterici çalışmalar yürütüyoruz. Öğrenciler, koleksiyon bahçesinde okuldan sonraki hayatları için tecrübe kazanıyor." Hasat ettikleri ürünleri kampüs alanı içindeki satış yerlerinde satışa sunduklarını belirten Ertürk, "Memurlar, akademisyenler, öğrenciler bazen özellikle gelen vatandaşlar alıyor. Satılmadığı zamanlarda meyve suyuna ya da marmelata işleniyor. İlaç kullanımını biz hasat başladıktan sonra kesiyoruz. Az ilaç kullandığımız için doğala yakın az ilaçlı ürünümüz oluyor. Bu durum ağaçlara hastalık ve zararlıların bulaşmasına yol açıyor ama biz bunu göze alarak ilaçlama yapmıyoruz" diye konuştu.

BUÜ’lü akademisyenler fonksiyonel yem katkı maddesi geliştirecek Haber

BUÜ’lü akademisyenler fonksiyonel yem katkı maddesi geliştirecek

Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saliha Şahin’in yürütücülüğünü üstlendiği ‘’Bazı Probiyotik Bakterilerin Keçiboynuzu Unu ile Enkapsülasyonu ve Hayvan Beslemede Yem Katkı Maddesi Olarak Kullanımının Araştırılması’’ başlıklı projesi YÖK tarafından desteklenmeye hak kazandı. 2023 yılı Araştırma Üniversiteleri Destek Programı (ADEP) projesinin çağrı alanlarından biri olan “Hayvan Besleme” alanına yönelik olarak çalışmalar içeren proje ile hayvan besleme konusunda yararlar sağlayan probiyotik bakterilerin doğal kaplama materyali olan keçiboynuzu unu üzerine enkapsüle edilmesi ve hayvan beslemede yem katkı maddesi olarak kullanımı araştırılacak. Multidisipliner bir çalışma olarak yürütülecek olan proje ekibinde; Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lütfiye Yılmaz Ersan, Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekin Sucu ve Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü yüksek lisans öğrencisi Elif Tülek yer alıyor. Proje hakkında açıklamada bulunan Prof. Dr. Saliha Şahin; ‘‘Dünya nüfusunun artışı, hayvansal ürünlere olan talebi artırmış, ancak bu sektörü etkileyen sorunlar, düşük kaliteli yemler, iklim değişikliği, parazitler ve hastalıklar gibi faktörlerle karşı karşıya bırakmıştır. Dirençli patojen bakterilerin yayılmasının yanı sıra hayvansal ürünlerdeki antibiyotik kalıntıları endişeleri, hayvan sağlığını iyileştirmek ve verimi artırmak için probiyotikler gibi doğal alternatif yem katkı maddelerine olan ilgiyi artırmıştır. Tarım sektöründe özellikle ruminantların sindirim sistemi fermantasyonu, hayvan dışkı ve idrarı, solunum gibi faaliyetler sonucu atmosfere yayılan CO2, CH4 ve N2O gibi sera gazlarının büyük kaynağı olup bazı probiyotiklerin metan üretimini azaltma potansiyeline sahip olduğu ve bu sayede karbon ayak izini azaltmada umut verici sonuçların elde edilebileceği bilinmektedir’’ şeklinde konuştu. Bu projenin hayvansal üretimde sürdürülebilirlik açısından önemli bir adım olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Şahin, probiyotik bakterilerin doğal kaplama materyali olan keçiboynuzu unu üzerine enkapsülasyonu sonucu elde edilen mikroenkapsüle bakterilerin, hayvan beslenmesinde yeni bir yem katkı maddesi kaynağı sağlayabileceği ve antibiyotik kullanımının azaltılmasına yardımcı olabileceğini vurguladı. Projenin, alternatif ve kaliteli yem katkı maddelerinin üretilmesi, üretilen yem katkı maddelerinin kalitesinin artırılması ve yeni yem katkı maddesi kaynaklarının araştırılması konusuna değer katacak nitelikte olduğunu söyleyen Şahin; “2 yıl boyunca sürdüreceğimiz projenin sonunda hayvan besleme alanında fonksiyonel yem katkı maddesi geliştirilerek yeni fonksiyonel ürünlerin endüstriyel alanda kullanılabilirliğinin tanımlanmasını hedefliyoruz” dedi.

Kuraklıktan etkilenen arılar için Haber

Kuraklıktan etkilenen arılar için "kovana bir kap su" önerisi

BUÜ Arıcılık Geliştirme-Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde (AGAM), arıcılık alanında uzmanlaşan akademisyenlerin, arıcıların üretimini ve arı ürünlerinin kalitesini artıracak, insan sağlığı üzerindeki etkilerini belirleyecek, hastalıklar ve parazitlerle etkili mücadele yöntemleri kullanmasını sağlayacak yeni ürün, yöntem ve teknolojiler geliştirerek arıcılığı ileriye taşımak amacıyla uygulamalı çalışmalar yürütülüyor. AGAM Müdürü Prof. Dr. İbrahim Çakmak, AA muhabirine, Türkiye'de bu yıl bal verimliliğinin geçen senelere göre oldukça düşük seyrettiğini söyledi. Ağustos ayının bal tutma dönemi olduğunu belirten Çakmak, bu yıl hasat zamanında değişimler gözlemlediklerini aktardı. Kuraklık ve iklim değişikliği nedeniyle verimin çok düşük olduğunu dile getiren Çakmak, "Bu yıl iklim değişikliği nedeniyle mevsimde önemli bir kayma var. Yağmurlar geç geldi. Geçen yıl iki kez bal süzümü yapmıştık. Bu sene daha bir kez bile yapamadık. Ağustos ayındayız, bazıları hala olgunlaşmamış durumda. Yine geriden geliyoruz ve üstelik verim miktarı da geçen yıla göre oldukça düşük." diye konuştu. Çakmak, iklim değişikliğinin Türkiye'nin her bölgesini etkilemeye başladığını vurguladı. Anadolu ırkı yerli arıların iklim değişiklikleri ve kuraklığa daha dayanıklı olduğunu bildiren Çakmak, şöyle devam etti: "Biz burada Anadolu ırkı ana arıyı hem çoğaltıyoruz hem de bal üretiminde kullanıyoruz. Bölgedeki arıcılarla karşılaştırma yaptığımızda bizim verimimiz onlardan yüksek çıkacaktır. Bu durum, yerli Anadolu arısı kullanmamızdan kaynaklanıyor. Anadolu ırkı bu bölgeye adapte olduğu için olabilecek uç sıcaklıklara karşı da diğer arılara göre daha tedbirli davranıyor. Daha iyi taktikler kullanabiliyoruz. O yüzden biz arıcılarımıza da yerli ırkı öneriyoruz." "Yerli ırkı kullanmakta fayda var" Prof. Dr. Çakmak, bu yıl yağmurların nektar akımı dönemine denk geldiğini, özellikle kestane, ıhlamur, karaçalı gibi bitkilerin özünden beslenen arılardaki bal veriminin düşük olduğunu belirtti. Kuraklık ve iklim değişikliğiyle mücadele için öncelikle yerli ırk arıların tercih edilmesini öneren Çakmak, "Yabancı ırk arılar çok sıcak havalarda çalışmıyor. Mesela Kafkas arısını bu bölgeye getirirseniz sıcaklarda çalışmaz. Mutlaka o yörenin arılarının kullanılması gerekiyor. Dolayısıyla üretimde bariz bir fark olduğuna göre o zaman demek ki yerli ırkı kullanmakta fayda var." dedi. AGAM bünyesinde yaptıkları çalışmalarda kuraklıkla mücadelenin yollarını da araştırdıklarını kaydeden Çakmak, arıcılara şu tavsiyelerde bulundu: "Havanın çok sıcak ve kurak olduğu zamanlarda arı yemliklerine su koyarak çözüm üretiyoruz. 1-1,5 litre su koyduğunuz zaman o kovan içinde serinlik sağlıyor. Arı, su ihtiyacını da karşılıyor. Yani kuraklığa karşı da en iyi tedbirlerden biri bütün kovanların içine 1,5 litre civarında su koymak. Biz bunu koyduk ve bunu da çok başarılı olduğunu gördük. Yani bizim o en sıcak zamanlarda bile çok ciddi bir sorun yaşamadık."

Türkiye’nin ’Boz sığır’ ırkı koruma altına alındı Haber

Türkiye’nin ’Boz sığır’ ırkı koruma altına alındı

Üniversitede çoğaltılan ırk, damızlık olarak ülke genelinde çeşitli bölgelere gönderilecek. Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü hayvancılık tesislerinde, birçok çiftlik hayvanlarının hem eğitim, hem araştırma, hem de uygulama çalışmaları sürüyor. Sığırın farklı türleri, koyun, keçi, kaz, tavuk, deve kuşu ve arıcılık gibi hayvan türlerinin bulunduğu bölümün göz bebeğinin Boz ırk sığırlar olduğunu belirten Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Ak, “Boz ırklar Türkiye’nin yerli hayvan gen kaynaklarından bir tanesidir. Ülkemizde özellikle Trakya ve Güney Marmara civarına yayılmış bir yerli ırkımızdır. Geçmişte bu bölgelerde eti, sütü ve iş gücünden yaralandığımız bir sığır ırkımızdı. Son yıllarda yüksek verimli kültür ırkları devreye girince, her türlü olumsuz şartlara daha dayanıklı ancak et ve süt verimi daha düşük olan Boz ırkların sayısı önemli düzeyde azaldı. Tarım ve Orman Bakanlığımızın yerli hayvan gen kaynaklarımızı korumakla ilgili önemli çalışmaları var. Bizler burada hem öğrencilerimize Boz ırkı tanıtıyor, hem de Boz ırkın korunmasına yönelik çalışmalara destek olmaya çalışıyoruz” diye konuştu. “Kırmızı et üretiminde ’Boz ırk’ sığırlardan daha fazla yararlanılmalı” Boz ırkların özelliklerinin önemli olduğunu ifade eden Başkan Ak, “Bu ırklar, yetersiz bakım ve beslenmeye, hastalıklara ve kötü barınma şartlara dayanıklı bir hayvan ırkıdır. Tarım ve Orman Bakanlığımızın zorunlu tuttuğu bazı koruyucu aşılar dışında bu güne kadar herhangi bir hastalık ve tedavi giderimiz olmadı. Çünkü dediğim gibi diğer hayvanlara göre dayanıklı hayvanlar. İçlerinde boğa var, herhangi bir tohumlama masrafımız yok. Her yıl her inekten 1 buzağı alıyoruz. Şu ana kadar 8 buzağımız doğdu ve herhangi bir buzağı ölümümüz yok. Elektrikli çitle çevrili suni merada otlatıyoruz, fabrika besi yemi kullanmıyoruz ve çoban masrafımız yok. Bu ırk sığırlar uygun otlama alanı varsa otlayarak kendi besin ihtiyacını karşılayabiliyor. Fabrika yemi kullanmadığımız için de yem masrafımız yok denecek kadar az. Neredeyse sıfır masrafla sığırcılık yapıyoruz” şeklinde konuştu. “Küresel ısınma ve kuraklığa dayanıklı yeni sığır ırklarının ıslahında Boz ırk sığırlardan gen kaynağı olarak yararlanılabilir” Dünyada yapılan ıslah çalışmaları, uygun bakım besleme şartlarının sağlanması ile yüksek verimli kültür ırkı süt ineklerinin veriminin 10 kat artırıldığını belirten Ak, “Ama inekler genelde yılda sadece 1 buzağı doğuruyor. Dolayısıyla altyapısı uygun bölgelerde ülke kırmızı et üretimine destek olmak için bu hayvanlardan et üretimi amacıyla daha fazla yararlanmamız gerekiyor. Bu arada ülke olarak et ve süt ihtiyacımızı karşılamak için alt yapısı uygun bölge ve çiftliklerde yüksek verimli ineklerimizi yetiştirmeye de devam edeceğiz. Onlardan yüksek süt ve et verimini almaya devam edeceğiz. Ama bu hayvanlarımızdan da et üretimi açığımızı karşılamada mutlaka daha fazla yararlanmamız gerekiyor. Günümüzde küresel ısınma ve kuraklık dünyada tarımda bitkisel ve hayvansal üretimi olumsuz etkilen en büyük tehdit. Ve bu tehdit her geçen gün artarak devam ediyor. Bu nedenle her türlü olumsuz şartlara dayanıklı yerli hayvan gen kaynaklarımızdan sıcağa ve hastalıklara dayanıklılık gibi önemli konularda yapılacak hayvan ıslah çalışmalarında yararlanabilmemiz için yerli ırklarımızın korunması büyük öneme sahip. Yerli gen kaynaklarımız geçmişten bu güne bize emanet edilen çok değerli bir miras. Binlerce yıl her türlü olumsuz şartlara dayanıp bu günlere kadar yaşama şansı bulmuş yerli hayvan gen kaynaklarımız bundan sonrasındaki hayvan ıslahı çalışmalarında yararlanabileceğimiz değerli bir hazinemiz. Ülkemizin diğer bölgelerinde başka yerli ırklarımız da var. Biz bölgemizin yerli ırkı olan Boz ırk sığırla çalışıyoruz. Doğu Anadolu’da Doğu Anadolu Kırmızısı, İç Anadolu’da Yerli Kara, Güney Doğu Anadolu’da Kilis Sığırı gibi yerli sığır ırklarımız da var. Şu ana kadar projemiz oldukça iyi gidiyor. Hayvanlarımız gayet sağlıklı, herhangi bir sorunumuz yok. Burada sürüyü biraz daha büyütmek, daha sonrasında da bu ırkla ilgili et süt verimi ve kalitesi ile ilgili araştırma gayeli çalışmaları da yapmak istiyoruz” dedi. “Hedefimiz 40 başlık bir sürü oluşturmak” Bu hayvanların sütü ve etiyle de çalışmalar yapmak istediklerini belirten Ak, “Çünkü merada ve daha doğal beslenen hayvanların et ve sütleri sağlıklı beslenme açısından ve besin maddesi zenginliği açısından çok önemli. Bu manada da ilerde sığır sayımız arttığında araştırma amacıyla buradan birçok veri de almış olacağız. Şimdilik 14 hayvan var, hedef 40 baş damızlık sığıra ulaşmak. Alanımız yeterli olmadığı için daha fazlasını üretmekle ilgili sorunumuz var. Güney Marmara bölgesi Boz ırk yetiştiriciliği için uygun bir bölgemiz. Boz ırk sığırları gen kaynağı olarak korumakla ilgili olarak Tarım ve Orman Bakanlığı’mızın Marmara Hayvancılık Enstitüsü bu konuda çalışmalar yapıyor. Yine Tarım ve Orman Bakanlığımızın yetiştirici elinde ıslah program çerçevesinde bölgede önemli çalışmaları var. Bizim Bursa’da Uluabat gölü kıyısında Eski Karaağaç Leylek köyünde mera ıslahı ile ilgili bir başka Boz ırk projesi de devam ediyor” diye konuştu. “Şimdiden talep yoğun” "Normal kapasiteye ulaştığımızda fazlalık olan erkek ve dişileri damızlık olarak yetiştiricilere vereceğiz" diyen Prof. Dr. Ak, “Erkeklerin damızlık talep fazlası ise kesime gidecek. Dişilerin damızlık olarak kullanılmasını hedefliyoruz. Şimdiden birçok yerden talep var. Ama henüz bizim hayvan sayımız yeterli değil. Çoğalttığımızda inşallah fazlalığını bu ırkı üretmek isteyen yetiştiricilere vereceğiz. Bilhassa makilik, ormanlık alanlarda bu hayvanlara barınak ve yeme ihtiyaç otlamadan sadece otlatarak beslemeniz mümkün. Doğada kendiliğinden yetiştirilme ve beslenme şansı var. Bu hayvan yetiştirme açısından önemli bir avantaj. Çünkü hayvancılıkta bizim en büyük işletme giderimiz yem gideri. Toplam işletme giderlerinin yaklaşık yüzde 70’ini yem oluşturuyor. Hayvansal üretimde yem gibi maliyeti yüksek olan bir girdiyi neredeyse sıfır maliyetle karşılıyorsanız bu hayvansal üretim açısından çok büyük bir avantaj. Sağlık ve veteriner gideri de yok denecek kadar az. Yüksek verimli hayvanlarda sık yaşanan sağlık sorunları ve tedavi için antibiyotik kullanımı bu ırk da yok denecek kadar az. Yüksek verimli kültür ırkı sığırlarda yaygın olarak görülen meme hastalığı (mastitis) bu ırkta pek görülmediği için antibiyotik kullanmak zorunda da kalmıyorsunuz” şeklinde konuştu. “Gelişimini tamamlayan hayvan, bin litre daha fazla süt veriyor” Proje başladığından beri hem buradaki hayvanları, hem de süt verimi yüksek olan siyah alaca ırk hayvanlarını anne ve buzağıları birlikte büyüttüklerini ve buzağılara daha fazla süt içirdiklerini ifade eden Ak, “Buzağılarımız anneleri ile birlikte büyüyor, daha uzun süre ve daha fazla süt emiyorlar. Son yıllarda yürütülen araştırmalarda daha uzun süre ve daha fazla sütle beslenen buzağılar kendi gelişimini daha iyi tamamladığı için doğumdan sonraki her süt verimi döneminde daha fazla süt verebileceğini gösteriyor. Ayrıca anne ve buzağının birlikte büyütülmesi hayvan refahı açısından da önem taşıyor. Bu nedenle biz anne ve buzağı birlikte büyütüyor ve erken sütten kesmiyoruz” dedi.

Bursa'da yerli boz ırk sığırın gen kaynağı üniversitede korunuyor Haber

Bursa'da yerli boz ırk sığırın gen kaynağı üniversitede korunuyor

Tarımda makineleşmeye geçilmeden önce gücünden dolayı tarla sürmede kullanılan, en zor yaşam ve beslenme koşullarına dayanıklı, Trakya ve Güney Marmara'ya has yerli boz ırk sığırların gen kaynağının korunması amacıyla Bursa Uludağ Üniversitesinde (BUÜ) çalışma yürütülüyor. Boz ırk sığırların gen kaynağının korunmasına ilişkin BUÜ Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Hayvancılık Tesisleri'nde 2021 yılında 4'ü damızlık 8 hayvanla proje başlatıldı. Tesislerde bu sene dünyaya gelen 8 buzağıda herhangi bir hastalığa rastlanmadı. Şu anda 5'i damızlık 14 yerli boz ırk sığır bulunuyor. Boz ırkın yıllık 1000-1200 kilogram olan süt verimi iyi bakım ve beslenmeyle artabiliyor. Her birinin canlı ağırlığı ise dişilerde 300-400, erkeklerde 450-500 kilogram geliyor. Zootekni Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Ak, AA muhabirine, sığır yetiştiriciliğinde kültür ırkları, yerli ırk ve bunların melezlerinin ön planda olduğunu söyledi. Üniversitede yetiştirdikleri yerli boz ırk sığırların neredeyse hiç masraflarının olmadığını vurgulayan Ak, "Tohumlama masrafımız yok. Hayvanlar çok dayanıklı olduğu için hasta olmadıklarından dolayı tedavi masrafımız yok. Suni meramızı yaptık, herhangi bir fabrika yemi giderimiz yok. Tamamen otlanmayla karınlarını doyuruyorlar. Elektrikli çitle meramızı çevirdik, çoban masrafımız yok. Sadece şap gibi zorunlu koruyucu aşılamalar yapıyoruz." diye konuştu. Ak, yerli ve milli üretim kapsamında boz ırk sığırlara sahip çıkıp nesillerini korumanın gerekliliğine dikkati çekti. Bu ırk hayvanların Türkiye'de sayılarının saf olarak yaklaşık 10 bin, melezleri dahil 30 bini bulabileceğinin belirtildiğini, koruma sürülerinde 2 bine yakın bireyin bulunduğunu aktaran Ak, "Hastalıklara karşı çok dayanıklılar. Çok fazla tedavi gerektirmeyen, hasta olmayan, yetersiz bakım ve beslemeye dayanıklı hatta bazı uygun bölgelerde makilik ve ormanlık alanlarda hiçbir ilave bir şey yapmadan kendi kendine yaşayan, çoğalan ve size hayvansal gıda üreten hayvanlar." dedi. Binlerce yıllık seleksiyonla, olumsuz koşullara dayanarak bugünlere ulaşan yerli ırklardan daha fazla yararlanmak ve organik hayvancılığın payını yükseltmek için bu gen kaynaklarına pozitif ayrımcılık yapılması, daha fazla desteklenmesi gerektiğini kaydeden Ak, bu ırklar yok olduğunda geri dönüşünün sağlanamayacağını dile getirdi. Ak, Türkiye'nin 5-6 ayrı bölgesinde yerli ırkların yaşadığını ancak boz ırkların, sığır ırklarının en kıymetlilerinden olduğunu anlattı. "Bu ırka gözümüz gibi bakmamız ve korumamız gerekiyor" Boz ırkın tarihsel gelişimine değinen Ak, şöyle devam etti: "Bu ırkların geçmişi oldukça eski. İlk zamanlar Balkanlar'dan geldiği biliniyor çünkü benzer ırkın Balkanlar'da da olduğunu görüyoruz. Bu hayvanlar geçmişte Kurtuluş Savaşı döneminde bile görülüyor. Çift sürmede, kağnı çekmede, araba çekmede kullanılıyor. Etinden, sütünden, derisinden yararlanıyor. Küresel ısınma var, hastalıklar değişiyor. Islah yapacağınız zaman da bu ırka ihtiyacınız var. Bugüne kadar yaşamış, hayatta kalıp neslini devam ettirebilmiş bir ırka gözümüz gibi bakmamız ve korumamız gerekiyor." Ak, kültür ırkları yani yüksek verimli hayvanların hastalıklara karşı daha hassas olduğuna dikkati çekti. Bir kültür ırkının sadece meradan beslenemeyeceğini, yüksek miktarlarda süt veren bir hayvanın ihtiyacının bu şekilde karşılanamayacağını bildiren Ak, "Kültür ırklarından yüksek verim alırsınız ancak yanında diğer dezavantajları da kabul etmeniz gerekiyor. İyi bir barınak, iyi bir besleme ve iyi bir sağlık koruma. Bunları da beraberinde sunacaksınız yoksa yine o verimi alamazsınız." ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Ak, projeyle ilgili hedeflerine ilişkin şu bilgileri verdi: "Yerli ırkların genlerini koruma kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığınca halihazırda yürütülen bir proje var. Biz de yerli ırkların bilinmesi ve korunması açısından katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bu ırkın yetiştiriciliği uygun olan bölgelerde yaygınlaşması ve et üretimine katkı sağlaması için Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliğiyle, Tarım ve Orman İl Müdürlüğü ile işbirliği içinde olmayı hedefliyoruz. Sürümüzün sayısı çoğaldıkça damızlık olarak da vermek istiyoruz."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.