TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Gıda

AGRONEWS - Gıda haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Gıda haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Çarşamba pidesi ve Samsun pidesi dünyanın en iyi turtaları oldu Haber

Çarşamba pidesi ve Samsun pidesi dünyanın en iyi turtaları oldu

Tadı, dünyadaki lezzet otoriteleri tarafından da tescillenen Samsun'un coğrafi işaretli yiyeceklerinden 'Çarşamba pidesi', 'dünyanın en iyi turtası' seçildi. 'Dünyanın En İyi Yemekleri Listesi'nde 'En İyi Turtalar' kategorisinde ilk 2 sırayı Samsun'a ait lezzetler paylaştı. Gastronomi dünyasının önemli kaynaklarından biri olan Taste Atlas'ın en iyi turtalar listesinde ilk sırayı Çarşamba pidesi, ikinci sırayı ise Samsun pidesi aldı. Dünyanın En İyi Yemekleri Listesi'nde 'Top 100 Pies in the World' (Dünyanın en iyi 100 turtası) listesinde ilk 2 sırayı paylaşan Çarşamba ve Samsun pidelerini sırasıyla Gürcistan'ın haçapurisi, Lüblan'ın sfihası, Gürcistan'ın ajaruli khachapurisi, Bosna-Hersek'in kljukusası, Gürcistan'ın guruli khachapurisi, Hollanda'nın appeltaartı, Fas'ın pastillası ve Şili'nin pastel de choclosu takip etti. "Çarşamba pidesi her damak tadına uygun bir lezzet" Yıllardır Çarşamba pidesi yapan pide ustası Muhammet Terzi, "Pide ustası olarak baba mesleğini devam ettiriyorum. 29 yıldır Çarşamba pidesi yapıyorum. Samsun pidesi deyince akla Bafra, Terme ve Çarşamba pidesi geliyor. Bafra pidesi; sert, çıtır ve uzun. Terme pidesi; geniş, yağlı, yumuşak diye adlandırılıyor. Çarşamba pidesi ise bu iki pidenin ortasında hafif, çıtır, yumuşak herkesin damak tadına hitap eden bir pidedir. Çarşamba pidesinin içi kavrulmuş kıyma ve soğandan hazırlanır. İçinde az maydanoz ve karabiber ile harmanlayıp odun ateşinde pişiriyoruz. Pişme süresi yaklaşık 15 dakika. Çarşamba pidesinin hamuru da çeşitli aşamalardan oluşuyor. Hamur yaklaşık 6 saatlik bir süreçten geçiyor. İlk 2 saat kazanda yoğruluyor, 2 saat dolapta mayalanıyor, son 2 saatte de oda sıcaklığında bekletiyoruz. Kulak memesi kıvamına yani elle açılacak dereceye geldiğinde de pideye şeklini veriyoruz. Çarşamba pidesi yumuşak ve sert pide sevmeyip kıvamında pide sevenlere hitap ediyor. Hafif çıtır ve yumuşak olması iki tarafın da isteğini karşılıyor. Çarşamba pidesi; malzemesi, pişim aşaması, hamuru ve lezzeti ile herkes tarafından beğenilerek tüketiliyor. Bence Samsun pidesi denilince akla ilk Çarşamba pidesi gelmeli. Belli bir kesim çok gevrek pide ya da yumuşak sevebilir ama kimse 'Çarşamba pidesini sevmiyorum' diyemez. Çünkü Çarşamba pidesi her kesimin damak zevkine hitap eder" dedi. Samsun'da her ailede pide yaptırma kültürü olduğuna dikkat çeken Dursun Kahraman ise, "Samsun'da geleneksel olarak pide yaptırma kültürü var. Evlerde hazırlanan pide içi Çarşamba, Terme ve Bafra'da hemen hemen aynı. Bafra soğanı diri, Çarşamba ve Terme ise ölleyerek koyar. Tereyağı ile kavuran da sade kavuran da var. Dana kıymadan iç harcı hazırlanır. İyi bir pide ustası bu harçtan güzel bir Samsun pidesi çıkartır. Samsun'da aileler hafta sonları evlerde toplandığında pide içi hazırlar sabahın erken saatlerinde fırınlara gideriz. Herkes istediği pideyi tarif eder ve yaptırır. Bu yıllardan beri bir gelenektir. Çarşamba pidesi dünyanın en iyi seçilmeyi hak ediyor. Türkiye'de Samsun pidesi isim yapmıştır. Bunun ortasında da Çarşamba pidesi yer alır. Çarşamba pidesi çıtır, tereyağlı ve lezzetli bir pidedir" diye konuştu. Namı önce Samsun'da coğrafi işaret tesciliyle, sonra da ülke sınırlarını aşan Çarşamba pidesi birçok uluslararası gurme tarafından dünyanın en iyi ekmeği ve turtası olarak gösterilirken, en iyi yiyecekler listesinde de ilk sıralarda yer almaya devam ediyor.

Skal Çukurova’dan Tarihi Adım: Adana’ya Gastronomi Müzesi Yolda Haber

Skal Çukurova’dan Tarihi Adım: Adana’ya Gastronomi Müzesi Yolda

Dünyada 22 ülkede 90 bini aşkın turizm profesyonelini bir araya getiren Skal International’a bağlı Çukurova Kulübü, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Yaratıcı Şehirler Ağı’na gastronomi alanında aday gösterilen Adana’ya gastronomi müzesi kazandırılması için önemli bir adım attı. Kulüp Başkanı Erol Altun ve Çukurova’nın turizmine yön veren duayen isimler, projeye yön vermek amacıyla müzecilik alanında Türkiye’nin önde gelen isimlerinden Emin Mahir Balcıoğlu ile bir araya geldi. “Festival şehri Adana, gastronomiyle kültürel liderliğe ilerleyebilir” Etkinliğin açılışında konuşan Skal Çukurova Kulübü Başkanı Erol Altun, Adana'nın sahip olduğu köklü mutfak kültürü, özgün lezzetleri ve güçlü festival geleneğiyle Türkiye’nin gastronomi turizminde en iddialı şehirlerinden biri olduğuna dikkati çekti. Başkan Altun, “Adana, kebaptan şalgama, tencere yemeklerinden tatlılara, lezzetli balıklarından deniz ürünlerine uzanan geniş yelpazesiyle hem yerel hem de uluslararası ziyaretçilere eşsiz tatlar sunuyor. Portakal Çiçeği Karnavalı, Adana Lezzet Festivali ve Altın Koza Uluslararası Film Festivali gibi etkinlikler, kenti yıl boyunca kültürel ve turistik bir cazibe merkezi haline getiriyor. Zengin çeşitliliğine sahip tarım havzası sayesinde taze ürünlere erişim kolaylığı, Adana mutfağını sürdürülebilir kılıyor ve dinamik şehir yaşamı gastronomiyi sadece yemekle sınırlamayıp sosyal ve kültürel bir deneyime dönüştürüyor. Bu yönüyle Adana, hem Türkiye’nin hem de dünyanın gastronomi haritasında öne çıkmaya hazır güçlü bir potansiyel taşıyor. Skal Çukurova Kulübü olarak, Adana’nın kamu, özel sektör ve sivil toplum dinamikleriyle iş birliği içinde gastronomi müzesi kazandırmak amacıyla yola çıktık. Müzecilik alanında dünya otoritesi Emin Mahir Balcıoğlu’nun verdiği eşsiz destek motivasyonumuzu güçlendiriyor, heyecanımızı artırıyor.” dedi. Altun, gastronomi müzesi projesinin hayata geçirilmesinde büyük destek veren Adana Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Daire Başkanı İlhan Taş’a teşekkür etti. “Türkiye olarak gastronomi rönesansına ihtiyacımız var” Mimarlık ve akademisyenlik geçmişinden sonra müzecilik alanında önemli projelerin küratörlüğünü üstlenen Emin Mahir Balcıoğlu ise konuşmasının ilk bölümünde müzecilik hakkında genel bilgiler verdi ve dünya genelinde müzeciliğin son 50 yılda yaşadığı dönüşümü anlattı. İtalya ve Fransa örneklerini vererek bu ülkelerin sıradan yemek kültürlerinden dünya markası mutfaklar çıkardığına dikkati çeken Balcıoğlu, vizyoner bakış açısıyla özetle şunları söyledi: “Bizim de bir gastronomi rönesansına ihtiyacımız var. Bunu tetikleyecek projelerden biri de gastronomi müzesi olabilir. Bu müzede tarihten günümüze yemek tarifleri ve kullanılan araç-gereçler sergilenecek. Türk mutfağını şekillendiren göçler, kültürel etkileşimler ve yerel mutfak gelenekleri anlatılacak. Osmanlı’dan günümüze uluslararası etkileşimler, fast food kültürü ve sokak yemekleri işlenecek. Besin maddeleri, sağlıkla ilişkileri, beslenme alışkanlıkları aktarılacak. En önemlisi, geçici sergiler düzenlenecek. Örneğin baklava hamurunun Avrupa’ya yayılışı ya da farklı kültürlerde aldığı formlar üzerine bir sergi hazırlanıp yurt dışına da taşınabilecek. Müze sadece sergi alanı olmayacak; aynı zamanda uygulamalı mutfak içerecek. Ünlü şeflerin atölyeleri, genç şefler için eğitimler, yarışmalar düzenlenecek. Restoranda ise bu yeni deneyimler ziyaretçilere sunulacak. Kütüphane, arşiv ve araştırma merkezi gibi bölümlerle birlikte sürdürülebilir bir yapıya sahip olacak. Sanat müzelerinin aksine bu müze gelir üretebilecek. Çünkü gastronomi hem turizm hem de günlük yaşamla doğrudan bağlantılı. Bu nedenle kamu-özel sektör işbirliğiyle kurulması en doğru yol. Devlet yer sağlayabilir, özel sektör ise finansman ve işletme desteği verebilir. Zaten Türkiye’de ve Adana’da bu projeyi destekleyecek birçok güçlü kurum mevcut.” “Gastronomi müzesi için en uygun şehir Adana” Adana’nın gastronomi müzesi projesi için en uygun şehir olduğuna işaret eden Balcıoğlu, “Adana, güçlü ekonomisi ve eşsiz mutfak kültürüyle gastronomi müzesi için ideal bir şehir. Böyle bir müze, şehrin kültürel yaşamına canlılık katacağı gibi turizm hareketliliğini de artıracak. Dünyada örnekleri görüldüğü gibi, bu tür projeler bölgenin ekonomik değerini de yükseltir.” diye konuştu. İnteraktif toplantıda Skal Çukurova Kulübü üyeleri gastronomi müzesi projesine yönelik düşüncelerini paylaştı, ortak akılla hem Türk mutfağının dünya çapında hak ettiği yere ulaşması hem de kentin uluslararası marka değerinin güçlenmesi için destek vermeyi sürdüreceklerini dile getirdi.

Şanlıurfa’da isotun yolculuğu başladı Haber

Şanlıurfa’da isotun yolculuğu başladı

Şanlıurfa'nın vazgeçilmez lezzetleri arasında yer alan isotun üretimi başladı. Kadınların ellerinde birçok aşamadan geçen isot, mutfaklarda birçok yemeğe lezzet katıyor. Şanlıurfa'da eylül aynın gelmesiyle birlikte biber hasadı ve isot üretimi de başladı. Urfa yemeklerine tat, koku ve lezzet veren isot, zorlu bir üretim serüveninin ardından sofralara ulaşıyor. İsot, günün her öğününde farklı şekillerde tüketiliyor. İsot, kentin vazgeçilmez lezzetleri arasında yer alan çiğköfte başta olmak lahmacun ve tepsi yemekleri gibi birçok yemeğin olmazsa olamazları arasında yer alıyor. Büyük emek kadınların Şanlıurfa, Türkiye'nin pul biber ihtiyacının önemli bir kısmını karşılarken kadın işçiler de üretimde büyük rol oynuyor. İsot üretimi için sabahın ilk ışıklarıyla üretim tesislerine giden kadın işçiler, biberlerin ayıklanma aşamasından son aşamasına kadar birçok görevi yerine getiriyor. Kadınların ellerinde işlem gören biberler, salça ve isot haline getiriliyor. Kadın işçiler isotun acısı ve hava sıcaklığının verdiği zorluklar altında çalışarak ailelerinin geçimine katkı sağlıyor. Kadın işçiler, çuvalı 20 liradan temizlenen biber ile günlük ortalama bin lira kazanıyor. Üreticiler ise biberin sofralara ulaşan son hali olan isotun (pul biber) kilosunu 350 ile 400 lira arasında satışa sunuyor. "Bu yıl sezona verimli başladık" Sezona verimli bir şekilde başladıklarını aktaran üretici Mehmet Polat, "Şanlıurfa'da 8'inci ayda biber sezonu başlar, 11'inci ayda biter. Toplam 3 aylık bir biber sezonumuz var. Üretim sürecinde kadınlar biberin yeşilini, çöpünü, sapını temizlerler. Kırmızı olan kısmını da makinalara atarız. Burada biberler parçalanarak tohumları bir tarafa, biberi ise bir tarafa ayıklanarak 3 çeşit biber çıkarılır. Kırmızı olan çeşidinde ter işlemi olmaz. Mor ve siyah olanda ise talebe göre 3 ve 4 gün olacak şekilde ter işlemi yapılır. Ter işleminden sonra da makinalardan geçip hazır halde sofralara gelir. Burada günlük çalışan kadınlar var. Bu 3 aylık sezonda kadınlar çalışmaya devam eder. Burada 20 ila 30 arasında çalışan kadın var. Onlar da evlerine bir katkı, kendilerine fayda olsun diye devamlı yanımızda çalışan ablalarımızdır. Geçen sene bu tarihlerde kilosunu 16 ila 17 liraya aldığımız biberleri bu sene 13 ila 14 liraya alıyoruz. Birinci sınıf kalitede biberler geliyor fakat işçiliğimizde yüzde 40 artış oldu. Şu anda 1 kilogram pul biber toptan 350 ila 450 lira arasında satılıyor" dedi. Sıcak havanın etkisi ve biberin acı olmasının işlerinin en zor yanı olduğuna değinen Zübeyyir Polat, "Bu sene de hayırlısıyla biber sezonunu açtık. Urfa sıcağı altında ve biberin de acı olması işimizi daha da zorlaştırıyor. Sıcak hava biber için çok faydalı, sıcak olmazsa biberimiz kurumaz. Gün oluyor hava sıcaklığı 45 ila 50 dereceye kadar ulaşıyor. Emeğimizin karşılığında tam istediğimiz maddi karşılığı da alamıyoruz. Biraz daha zor ve zahmetli bir iş. Ev yapımı biber satışımızı 400 liradan satışa sunduk. İlk hasadımızın fiyatı bu şekilde. İlerleyen süreçte rekolteye göre bu fiyatlar değişebilir" şeklinde konuştu. İsot temizliğinde çalışan işçilerden Zehranur Baynal ise "Sabah erken saatlerde geliyoruz. Birinci zorluğumuz bu. Emeğimizle çalışıyoruz. Bazen akşam saatlerine kadar çalışıyoruz. Bazen de daha erken saatlerde işimizi bitirip eve gidiyoruz. Ellerimizin biberin acısından dolayı yandığı çok oluyor. Bu şekilde ailemize destek olmaya çalışıyoruz. Emeğimizin karşılığını alıyor muyuz, 1 çuval biberin yapımı karşılığında 20 lira veriyorlar. Günde tek başıma olsam 50 çuval çıkarabilirim" diye konuştu.

Cezalara rağmen kırmızı et ürünlerinde sahtecilik sürüyor Haber

Cezalara rağmen kırmızı et ürünlerinde sahtecilik sürüyor

Tarım ve Orman Bakanlığı, sağlığı tehdit eden ve içerisinde taklit ya da tağşiş yapılan gıdalara ilişkin denetim sonuçlarını paylaşmaya devam ediyor. Bakanlığın yayınladığı listenin "Aynı değeri taşımayan madde eklenmesi" kısmında, diğer tohum yağları karıştırılan zeytinyağları, tağşiş yapılan ballar kadar kırmızı etli ürünlerdeki uygunsuzluklar dikkati çekiyor. Uygulanan cezalar ve yaptırımlara rağmen birçok firma, halen haksız kazanç elde etmek amacıyla kırmızı etli ürünlerine kanatlı eti, taşlık ve kalp ekleyerek sahteciliği, tüketiciyi aldatmayı sürdürüyor. Adana kebabından ünlü börekçiye, Konya etki ekmeğinden mantıcısına kadar Adana kebabından ünlü börekçiye, Konya'nın etli ekmeğinden, mantı harcına ve hamburger köftesine kadar birçok üründe tağşişe rastlamak mümkün. Listede yer alan bilgilere göre, Gaziantep'in Şahinbey ve Şehitkamil ilçelerinde kırmızı et kıyma içinde, İstanbul Ümraniye'de ünlü bir börekçide dana kıyma pide harcında, Kütahya'da bir dana sucukta, Konya'nın Meram ve Selçuklu ilçelerindeki lokantalarda satılan etli ekmeklerin harcında kanatlı eti tespit edildi. Antalya'da hazır daha kıymada sakatat (taşlık) tespit eden gıda denetimcileri, Bursa'nın Kestel ilçesindeki bir lokantada satılan lahmacunun harcında neredeyse kırmızı ete rastlamadı. Lahmacun harcında kanatlı eti, kalp ve taşlığı belirlendi. Gıda denetimcileri, Antalya'da dana kuzu karışık köftede, İzmir'de mantı harcında ve dana kuzu Adana kebapta ve Antalya'da hamburger köftesinde kanatlı eti tespit etti. Yetkililer, uygunsuzluk tespit edilen işlemelere cezai işlem ve yaptırımlar uygulandığını, denetimlerinin süreceğini söyledi.

Hem tıpta hem de gıda alanında faydalı olan bir bitki: Şerbetçiotu Haber

Hem tıpta hem de gıda alanında faydalı olan bir bitki: Şerbetçiotu

Endüstriyel bir bitki olan şerbetçiotunun, ilçedeki yaklaşık bin 500 dekarlık alanda aroma, brewers gold, Erciyes, Ege ve Pazaryeri cinslerinin üretimi yapılıyor. Bölgedeki çiftçilerce nisan ayında ipliklenerek yeni sezona hazırlanan bitki, ağustostaki hasadın ardından ilçedeki kooperatif ile özel bir firmaya ait tesislerde işlendikten sonra özellikle içecek sanayinde ham madde olarak kullanılıyor. Bu yıl fiyatlar aroma cinsi 93 bin 18 TL, brewers gold, Ege, Erciyes ve Pazaryeri cinsleri 90 bin 48 TL olarak açıklanmasıyla hem çiftçilerin hem de ilçenin ekonomisine canlılık katıyor. "Hem tıpta hem de gıda alanında faydalı olan bir bitki şerbetçiotu" Hasadın başlamasıyla ilçedeki şerbetçiotu işleme tesislerini gezen Pazaryeri Belediye Başkanı Zekiye Tekin, çalışan işçilere kolay gelsin dileklerinde bulunup sezonun hayırlı olmasını temenni etti. Başkan Tekin "Türkiye'de sadece Pazaryeri ilçemizde yetiştirilen şerbetçiotu bitkisi birçok alanda faydalı bir bitkidir. Hem tıpta hem de gıda alanında faydalı olan şerbetçiotu bitkisinin önemli olan özelliklerinden bir tanesi de hanımlar için kozmetik de çok faydalı bir bitki yatıştırıcı özelliği var" dedi. "Şerbetçiotu kozalağımızı suyun içine batırıp oradan çıkan suyla ekmeklerimizi mayalıyoruz" Başkan Tekin, şerbetçiotu kozalağının faydalarını sıralayarak, "Ekşi mayalı ekmeklerimizi biliyorsunuz en faydalı ekmeklerimizden. Şerbetçiotu kozalağımızı suyun içine batırıp oradan çıkan suyla ekmeklerimizi mayalıyoruz ve daha sağlıklı ekmekler üretiyoruz. Bugün hasat başladı tüm ilçemize üreticilerimize ülkemize hayırlı uğurlu olsun. İlçemizde üretimi yaklaşık bin 500 dekar alanda olan şerbetçiotundan bu yıl bereketli bir hasat bekleniyor. İnşallah temenni ediyoruz ki çiftçimizde gülecek, üretim yapan bütün kurumlarımızda gülecek. Hem bereket anlamında hem ekonomik anlamda faydalı olabileceğini düşündüğümüz bir hasat dönemindeyiz. Hayırlı uğurlu olsun" diye konuştu.

Mut zeytinyağı AB tescili aldı Haber

Mut zeytinyağı AB tescili aldı

Mut Ticaret ve Sanayi Odası adına 4 Nisan 2024 tarihinde PDO-TR-03226 başvuru numarasıyla yapılan tescil başvurusu, 25 Temmuz 2025 tarihli ve L 2025/1517 sayılı AB Resmî Gazetesi’nde yayımlanarak resmiyet kazandı. Böylece Mut zeytinyağı, Avrupa Birliği güvencesine kavuştu. Mut Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Şahin Sezer, tescilin önemine değinerek şunları söyledi: "Mut ilçemiz, bin 300 yıllık anıt zeytin ağacıyla ve zeytin fidanı varlığıyla bölgede birinci, Türkiye’de ise ikinci konumdadır. Yaklaşık 20 milyon zeytin fidanımız bulunuyor. Bu bahçelerde hiçbir ilaç kullanılmadığı için asit oranı çok düşük, polifenol oranı ise oldukça yüksektir. Müstahsillerimizin bilinçli toplama ve hasadıyla ürünlerimiz 30 ileri teknoloji fabrikada sıkılıp hiç bekletilmeden paketlenmektedir. Bu nedenle zeytinyağımız adeta bir meyve suyu niteliğindedir. 4 Nisan 2024’te Avrupa Birliği tescili için başvurduğumuz bu süreç, beklediğimizden çok daha hızlı tamamlanarak bugün sonuçlandı." Sezer, bu yıl yaklaşık 300 bin dekar araziden 150 bin ton zeytin ve 20 bin ton zeytinyağı üretildiğini, gelecek yıl rekoltenin iki katına çıkmasının beklendiğini söyledi. Sezer, "Mut Zeytinyağımız, AB Komisyonu tarafından tescillenen Mersin bölgesindeki ilk, Türkiye’deki 5. zeytinyağı olma özelliğini taşıyor. Tüm üreticilerimize, zeytin emekçilerimize ve fabrikalarımıza hayırlı olsun. Sağlık zeytinden, zeytin Mut’tan" dedi.

Tuzun da gurmeleri bulunuyor Haber

Tuzun da gurmeleri bulunuyor

Tuz uzmanı olan Ercoşkun, son yıllarda yemeklerde sadece lezzet değil, aynı zamanda dokunuş, görsellik ve aroma arayanların yeni gözdesinin gurme tuzlar olduğunu belirtti. Sofralarda klasik tuzun ötesine geçen bu özel ürünlerin, hem şeflerin hem de ev hanımlarının ilgisini çektiğini vurgulayan Ercoşkun, gurme tuzların; deniz, kaya, flake (yaprak), aromalı ve mineral zengini tuzları kapsayan özel bir grubu oluşturduğunu anlattı. Her biri farklı coğrafi kökenlerden gelen bu tuzların, mineraller, kristal yapıları ve renkleri sayesinde yemeklere yalnızca tuzluluk değil; tat derinliği, görsel cazibe ve doku kazandırdığını aktaran Ercoşkun, "Gurme tuzlar içerdiği kalsiyum, magnezyum, potasyum gibi eser minerallerle lezzeti tabakalaştırır. Kristal boyutu ve yapısı ise çiğneme sırasında ağızda yavaş çözünerek yemeğin tadını daha uzun ve zengin hissettirir" dedi. Bugüne kadar dünya genelinde 50 tuzu laboratuvar ortamında incelediğini dile getiren Ercoşkun, bazı tuzlardan örnekleri şöyle sıraladı: "Frans Fleur de Sel (Fransa): İnce yapısıyla zarif bir son dokunuş sağlar. Guerande: Fransanın Guerande bölgesinde üretilen, ıhlamur ağaçları altında kurutulan tuzlardır. Maldon (İngiltere): Piramit kristalleriyle hafif ve gevrektir. Himalaya tuzu (Pakistan): Demir içeriğiyle pembe tonlara sahiptir. Çankırı tuzu (Türkiye): Beyaz ve saf yapısıyla 'tereyağlık tuz' olarak anılır. Kala Namak (Hindistan): Yumurta aromalı kükürt yapısıyla vegan yemeklerde öne çıkar. Hawaii Alaea (Kırmızı) tuzu: Volkanik kırmızı kil içerir. Etlerde topraksı, zengin bir aroma meydana getirir. Hawaii Lava (Siyah) tuzu: Aktif karbon içerir. Doğal detoks etkisi olduğu düşünülür, görsel olarak dikkati çeker. Hawaii Yeşil tuzu (Bamboo Jade Salt): Bambu yaprağı özüyle aromalandırılır. Özellikle sushi ve deniz ürünlerinde kullanılır. İran Mavi tuzu (Persian Blue Salt): Nadir bulunan, doğal mavi kristalli bu tuz hafif tatlımsı ve narin bir tada sahiptir. Kore Bambu tuzu (Jukyeom): Deniz tuzunun bambu saplarında yüksek ısıda pişirilmesiyle üretilir. Zengin mineral içeriğiyle şifalı sayılır. Peru Maras tuzu: And Dağları'nın eteklerindeki Maras kasabasında, binlerce yıldır aynı yöntemle üretilen bu tuz, güneşte buharlaştırılan dağ kaynak sularından elde edilir. Doğal olarak soluk pembe renklidir ve hafif tatlı, yumuşak bir lezzet profiline sahiptir. Özellikle salatalarda, çikolata ve karamelli tatlılarda sıkça tercih edilir." Kilosu 4 bin 700 TL'den satılıyor Guerande ve Maldon tuzunun dünyada 100 euro ile en pahalıları olduğunu anlatan Ercoşkun, diğerlerinin de yerine göre değerli olabildiğini aktardı. Gurme tuzlarının normal fonksiyonları dışında renk ve koku gibi özellikler taşıyan ve kullanıldıkları gıdalarda farklı tatlara sebep olan tuzlar olduğuna dikkati çeken Ercoşkun, "Gurme tuzları çok çeşitlidir. Fransa'nın meşhur suyun üzerinde kurutularak üretilen yaprak tuzları olan Guerande tuzları, ıhlamur ağaçları altında kurutulurlar. Bunlar ıhlamur kokusuyla bilinirler. İngiltere Maldon kıyılarında üretilen Baltık Denizi'nin magnezyum yoğun tuzları olarak ifade edilen Maldon tuzları da dünyada gurme olarak iyi bilinir" dedi. Yemeğin içine değil piştikten sonra üzerine ekleniyor Kore'nin bambu tuzlarının, bambu boruları içine tuz doldurup bambu ile birlikte yakılarak üretildiğini vurgulayan Ercoşkun, "Türkiye'de de gurme olarak tabir edilebilecek tuzlar mevcuttur. Yaprak tuzları suyun üzerinde biriken çıtır tuzlar, İzmir ve Çanakkale'de üretilir. Ülkemizde çıkarılan kaya tuzlar arasında da gurme tuzu olarak kullanılabilecek olanları var. Yağ tuzu olarak ifade edilebilen kristal tuzlar yüzde 97-98 sodyum klorür içermekte bu yüzden cam gibi berraktır" diye konuştu. Ercoşkun, gurme tuzlarının bitirme tuzu olarak da kullanıldığına dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Yemeğin içine ilave edilmez yemeğin görüntüsü ve tadının oluşturulmasında kullanılır. Kalın ve gevrek kristalleri sayesinde ağızda yavaş eriyor, yemeklere son anda hem estetik hem tat katıyor. Çankırı, Türkiye'deki 37 tuz madeninden birisine sahiptir. Çankırı tuzu içinde civa, kadmiyum ve arsenik gibi ağır metaller ya da radyoaktifler bulunmuyor. Milyonlarca yıl önce özellikle paketlenmiş ve yeraltına gömülmüş bu hazine çağımızın en büyük sorunlarından biri olan mikroplastik içermiyor. Çankırı tuzu nadir saflıkta bir üründür. Çankırı tuzu çok değerli olduğu için taktil ve tağşişler olabiliyor. Çankırı tuzunu diğerlerinden görsel olarak ayırmak mümkün değildir. Coğrafi işaretli olan Çankırı tuzları alınmalı."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.